Business World Global

Depremin psikolojik etkileriyle nasıl baş ederiz?

Depremin psikolojik etkileriyle nasıl baş ederiz?
22 Şubat 2023 - 12:58

Deprem büyük acılara neden oldu. Kaçınılmaz bir şekilde ruhsal(psikolojik) travmalar ve yaralar da bu afete eşlik etti, etmeye de devam edecek. Ateş elbette önce deprem bölgelerindekilere, enkaz altında kalanlarla doğrudan karşılaşanlara düştü. Ancak neredeyse hepimizin yakınları, arkadaşları bu ateşten etkilendi, bu acıyı ekranlardan ya da sosyal medyadan izlemek de bizleri ruhsal olarak travmatize etti. Elbette ateşin düştüğü yerlerdeki acının tarifi bile mümkün değilken, ruhsal zorlanmanın ve sorunların bu bölgelerde ne denli yüksek olacağını tahmin etmek de zor olmayacaktır. Fakat bu durum afet bölgesi dışında yaşayanların ruhsal etkilenmesinin düşük olduğu anlamına gelmiyor.

Travmadan ruhsal sonuçları gündelik hayatımızı belirgin olarak etkileyen bir sıkıntıya dönüşebilir ve aile, arkadaş ve iş ortamımızda olumsuz sonuçlar doğurabilir. Buna ruhsal bozukluğun yarattığı işlevsellik kaybı denmektedir. Yani psikolojik sorunlar kurumsal alanda çalışanların işlevlerini, dolayısıyla verimlerini düşürmektedir. Örneğin İngiltere’de 2021 yılında işe gelememe nedenli 319 milyon gün kayıp çalışma süresi olduğu hesaplanmaktadır. Zihinsel sağlık sorunları, tüm işe gelmeme sürelerinin yüzde 19’unu oluşturmaktadır ve neredeyse her sektörde kayıp çalışma süresinin en yaygın nedenidir. Kayıp çalışma sürelerinin üstüne psikolojik sorunların işyerinde yaratabileceği motivasyon ve verim kaybını da eklediğimizde sorunun büyüklüğü daha da anlaşılabilir olacaktır.

Nasıl başa çıkabiliriz?

Hayattaki en önemli motivasyon kaynağı değerlerdir. Değerler hayatımızdaki hedeflerin ardındaki “niçin?” sorularıdır. Yani ne yapmak istiyorsun sorusu “hedeflerimizi”, neden yapmak istiyorsun sorusu da bu hedeflerin ardındakileri; yani “değerlerimizi” gösterir. Örneğin bir iş bulmak ve çalışmak hedefse, neden bu işte çalışmak isteğimiz sorusunun cevabı ise “değerlerimizdir”. O nedenle yaptığımız seçimleri bizim için gerçekten önemli olaylar ve kişiler için mi yapıyoruz farkında olmak çok önemlidir. Kararlarımızı bu yönde almak bizleri daha anlamlı bir hayata ulaştırabilecek yoldur.

Toplumuzun en büyük ortak değeri yardımseverliktir. Zor durumdakilere yeterli derecede yardım ettiğimize inanırsak bu daha anlamlı hissetmemizi sağlar. Ancak birçoğumuz istese de oraya gidemedi, elinden geldiğince maddi destekte bulundu, ancak acı o kadar büyük ki yeterince yardımda bulunamadığımızı hissediyoruz. Bu nedenle çalışanların kendilerini işlerine daha verebilmeleri için ilk adım olan iş yerinde yardım organizasyonları, toplantıları yapılmalı. Ancak burada unutulmaması gereken mümkün olduğunca organizasyonun sonuçlarının takip edilerek çalışanlarla aşama aşama paylaşılmasıdır. İkinci ve belki de daha önemli adım işveren ve çalışanların durumun kısa süreli hemen çözülecek bir durum olmadığının farkına varması, yardımlar konusunda geç kalıyormuş hissine kapılmamasının sağlanmasıdır. Unutulmaması gereken bölgenin ihtiyacının sadece şu anla sınırlı olmadığıdır. Bölge yıllarca kendi ekonomisini toparlayana kadar ülkenin diğer bölümlerinde destek almaya ihtiyaç duyacaktır. Nasıl ülkenin diğer bölgeleri benzer bir felaket yaşasa mevcut deprem bölgesi yardım edecekse, şimdi depremden etkilenmeyen ya da az etkilenen bölgeler destek verecektir. Yani işveren ve çalışanlar olarak işimizi hakkıyla, adil bir şekilde yaptığımız her an, her saniye aslında depremden zarar gören insanlarımıza destek veriyoruz. İster bir doktor olun İstanbul’da insanları tedavi edin, ister fırıncı olun Kars’ta ekmek pişirin; bankacı olun ya da balıkçı işinizi düzgün bir şekilde yaptığınız, ülke ekonomisine verdiğiniz her katma değerin belli kısmı o bölgeye ulaşacak ve insanlara destek olacaktır. Bu destek olabilme ruhu ve yardımseverlik değerine karşı işveren ve çalışanlarda oluşturulacak farkındalık, işyerinde motivasyonun en önemli kaynağı olabilir.

Böyle zor dönemleri adeta bir fırtınaya benzetebiliriz. Büyük bir fırtına olduğunda limandaki tekneler denize sürüklenmemek için demir atarlar. Demir atmak fırtınayı yok edemez. Ancak fırtına geçene kadar limanda tekneyi sabit tutabilir. Benzer şekilde, devam eden bir krizde hepimiz “duygusal fırtınalar” yaşarız. Bizi zorlayan düşünceler başımızın içinde, acı veren duygular vücudumuzun etrafında döner ve fırtınaya karşı yapabileceğimiz bir şey yoktur. Biz istesek de istemesek de bu fırtına olacaktır. Böyle durumlarda yapabileceğimiz ilk adım demir atmak olabilir. Demir atmak düşüncelerinizi ve hislerinizi kabul etmekle başlar. Tüm ülke zor bir dönemden geçiyor ve az ya da çok herkes zorlanıyor ve yaşantıladığımıza benzer duygu ve düşüncelerle karşılaşıyor. Elbette canımız yanıyor ancak şimdi olduğunuz ana, yaptığımız işe odaklanmayı unutmamalıyız. Zihnimiz bizi şehrimiz, ülkemizle ilgili büyük sorunlara götürme eğiliminde olur, ancak mümkün mertebe elimizdekine yapabileceklerimize odaklanmaya çalışalım. Şu anda – ne kadar küçük olursa olsun – kendim veya çevremdekiler için ne yapabilirim sorusunu kendimize sormayı ve aktif olmaya çalışmayı unutmamalıyız. Ancak en önemlisi her zorluk gibi bu fırtına da elbet bir gün geçecek, duygular da elbet zaman içinde azalacak, katlanabilir hal alacaktır.

Psikolojik iyi oluşu korumanın en önemli yolları kişinin hayatında uğraşılara ve haz aldırıcı aktivitelere sahip olmasıdır. İş hayatı da bir bakıma çalışanlar için bir uğraşıdır. Çalışırken sorunlarını düşünüp durmazlar, bir şeyleri gerçekleştirdiklerinde, işe yarar hissederler, yorulduğumuzda dinlenmenin önemini anlar keyfini çıkarabiliriz. Bu nedenle çalışan ve işverenler; işyerinin ruhsal iyi oluşu koruma konusunda faydalarının olacağını unutmamalıdır. Ayrıca boş zamanlarda haz aldırıcı aktivitelerin yapılması da oldukça önemlidir. Depremle ilgili sosyal medya ve televizyon programlarını izlememek de sürekli bu programları izlemek de faydalı olmayacaktır. Özellikle yapmaya yakın zamanlarda depremle ilgili uyaranlara maruziyeti azaltmak önemlidir.

İşyerlerinde en kolay ulaşılabilir ve en az maliyetli psikolojik destek iş arkadaşlarıdır. Ancak bu desteğin önündeki en önemli sorun olumsuz duyguların gizlenme eğilimidir. Bu nedenle acılarımızı gizlemeye çalışmamalı, paylaşmaktan kaçınmamalıyız. Paylaşmanın amacı acıları azaltmak değil, birlikteyken daha katlanılabilir olmasını sağlamaktır. Ayrıca bazen psikolojik sorunların daha zorlayıcı olabileceği, bunun bir zayıflık olmadığı ve yardım almanın anormal olmadığını unutmamalı ve hatırlatmalıyız.

Sonuç olarak, bu zor dönemde ruhsal acı ve bunun etkileriyle karşılaşmamız oldukça doğaldır ve zayıflık belirtisi değildir. Bu ruhsal acı dönemi özellikle işe karşı motivasyonu da etkileyebilir. Bu nedenle zihnimizin ve bedenimizin kendisini iyileştirmesi için gerekli zamanı onlara verelim. Ruhsal fırtınalı dönemlerde öncelikle yapabileceklerimize odaklanmaya çalışalım. Dayanışmadan; duygularımızı, düşüncelerimizi paylaşmaktan çekinmeyelim. Rahatsız edici duygular ve düşüncelerden kaçınmak için değil, değerlerimiz doğrultusunda kararlı adımlar atabilmek bizi risklere karşı koruyacaktır.

Çözüm için İpuçları:

  1. Olumsuz duyguların değil, değerlerin peşinden git
  2. Zorlanmanın doğal olduğunu kabul et
  3. Dur ve düşün, fırtınada demir at
  4. Çalışmak ruhsal iyi oluşu destekler
  5. Duyguları paylaş ve eşlik et
  6. Düşünüp durma, ufak da olsa adım at

Doç. Dr. Çağdaş Öykü Meriç, Psikiyatrist/Psikoterapist

Uluslararası Kognitif Davranışçı Terapiler Birliği (IACBP) Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır. Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve bu derneğin Bilişsel Davranışçı Terapi ve Kabul Adanmışlık Terapisi (Acceptance And Commitment Therapy) eğitmeni ve süpervizörüdür. Ayrıca Türkiye Psikiyatri Derneği Bilişsel Davranışçı Terapi Çalışma Grubu Koordinatörü olarak görev yapmaktadır. 22’si uluslararası olmak üzere birçok bilimsel yayını, ulusal ve uluslararası kongrede konuşması bulunmaktadır.

 

 

 

Sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları businessworldglobal.com'a aittir, haberleri kopyalamayınız.

[reklam]